Montag, März 20, 2006
Sizlerle gercek bir animi paylasmak istiyorum. Bu benim icin cok önemli, cünkü ayni seyleri belki sizlerde yasadiniz veya cocuklariniz da yasiyabilir.
Ilkokula giderken 1953-1955 yillarinda, okula giderken gectigim yol kenarlarinda yaban gülleri vardi. Köyde yasadigimiz icin okula giden tek yoldu. Söyle bin metre kadar yürüyordum hergün okula gitmek icin.
Yolun kenarlarinda oldukca büyük yaban gülleri vardi, hic kesilmedigi icin dal budak salmis, oldukca büyümüslerdi.
Her gecisimde güllerin kokusunu hissederdim, cocuktum, sopayla onun dallarina vurur yapraklarinin yere dokülüsünü izlerdim. Ertesi gün tekrar ordan gecerken veya dönüste yine ayni seyi yapardim ve bu is sonbahara kadar devam ederdi.
o gül agaclari sonraki yillar gül vermez oldu ve kurudu.
Bunun üzerinde cok düsündüm ve halen üzülüyorum. Yillar gecti Almanyaya geldim.
Almanya dada ayni yaban güllerini parklarda gördüm ve cocuklugum gözlerimin önünde canlandi. Tabii ki onlara zarar vermeyi hic düsünmedim. Bu arada yaslandim. Birgün gözlerimin iyi görmedigini hissettim ve doktora gittim. Hayatta hic kimsenin istemedigi ve benimde hayatimda en cok korktugum diyabet hastasi oldugumu ögrendim. Hap kullanmaya basladim.
Doktor tavsiyesi üzerine, bir gün orman bölgesinde yürüyüse ciktim, yalnizdim, o günde börek baklava gibi sekeri yükseltecek seyler yemistim. Nasil olsa cok yedim yanima da birsey almadim yemek icin. Oldukca ormanin iclerine dogru yürümüsüm, yaklasik evden 4-5 km uzaklasmisim. Yürüyüse cikarken seker hastalarinin yaninda mutlaka seker yükseltici ekmek seker yada meyveli icecek birseyler olmasi gerektigini biliyordum ama ne yazik ki yanima hicbirsey almamistim.
Mesafe o kadar uzamis ki bir an terlemeye basladim, görünürlerde de kimseler yok. Sekerimin düsmekte oldugunu farkettigimde yere oturdum. Gözlerim kararmisti ve titriyordum. O ani simdi hatirlamak bile istemiyorum. Gözlerimi biraz actigimda sag tarafimda o Türkiyede köyümde sopayla güllerini yapraklarini döktügüm yaban gülü adeta beni yanina cagiriyordu. Aramiz iki metre kadardi. Yeni acmis ve acmakta olan tomurcuklarini gördüm, hemen yanina gittim. Bana cesaret vermisti yaban gülleri. Itinayla koparip yemeye basladim. Baya yedim, bes on belki daha fazla. Sekerimin yükseldigini farkettim. Tekrar biraz ceplerimi doldurdum ve eve gelinceye kadar yemeye devam ettim. Hayatimi kurtarmisti Yaban Gülü...
Hemen ertesi günü esimle beraber bahceciler kulübüne üye olduk.
Su an 500metrekare bahcemiz var, icinde degisik güller yetistiriyoruz. Bizim icin adeta yasam kaynagi oldu. 45 üyemiz var, bos zamanlarimiz hep bahcede geciyor.
yazin baska sehirlerden bahceci gruplar ziyaretimize geliyorlar.
Birgün bahcede calisirken onbes kisilik bir grup bahceleri geziyorlardi. Güller acmis ve diger cicekler acmis, sebzeler büyümeye baslamisti. Bizim bahcenin önünde aralarinda bizim bahcenin en güzel oldugunu konustuklarini duydum. Beni sonradan farkettiler ve güllerin ciceklerin isimlerini sormaya basladilar. Tabi benim konusmamdan yabanci oldugumu da anladilar. Türk oldugumu söyledigimde, iclerinden bazilari Türklerin böyle güzel bahce yaptiklarini ilk defa gördüklerini söylediler. Ben de onlara Türkiyede daha güzel bahceler oldugunu söyledim.
Iste böyle. Güllere siddetle basliyan cocuklugum beni bahcemde güllerimle ciceklerimle meyve ve sebzelerimle bu günlere getirdi. Bu arada söylemeden gecemiyecegim. Kizimin isminin anlami da Yaban Gülü...
PS: Bu öyküdeki kisi esimdir.
Abonnieren
Posts (Atom)