Samstag, Juli 21, 2007
Gündöndü ile Güneş
Sarmaşık gündöndüye aşıkmış, gündöndü de güneşe;
sarmaşık hergün gündöndü ona baksın diye ona sımsıkı sarılırmış ama
gündöndü başını güneşten çevirip sarmaşığa bakmazmış hiç.
Sarmaşık gün geçtikçe hırsından gündöndüye daha çok sarılmaya başlamış,
bir sabah bakmış ki gündöndü güneşe değil kendisine bakıyor büyük bir sevinçle gündöndüye dönmüş, dönmüş ama farketmiş ki gündöndü ölmüş.
Sarmaşık aşkından onu öyle sıkmış öyle sıkmış ki gündöndü nefes alamaz olmuş ve ölmüş. Sarmaşık yaptığından çok pişman olmuş ama artık çok geçmiş.
Kendi aşkından olduğu gibi gündöndü ve güneşin aşkını da engellemiş istemeden ve sevdiğini öldürmenin ıstırapını yaşamış...
Freitag, Juli 20, 2007
Deli deli, sarı sarı Ayçiçeği
AYÇİÇEĞİNİN SERÜVENİ
Bazı kaynaklarda Kuzey ve Güney Amerika olarak kayda geçmiş olsa da, anayurdu tam bilinmeyen ayçiçeğinin, Helianthus annuus, toprağa taze bir tohumla düştüğü Mart ayında başlar serüveni. Dolgun, çimlenmemiş, kırıksız kendi çekirdekleridir tohumları... Nemli ve humuslu toprakları sever. Kuraklığa dayanıklıdır ama arada bir su ister; bir yıl arayla ekilir. Çünkü ayçiçeği güneşten olduğu kadar topraktan da beslenir. Sırasını beklerken buğdaygillere verir yerini.
Bir yıl arayla yapılan ekim hem toprağın hem de ayçiçeği tanelerinin verimini artırır. Bulutlu havaları sevmez. Küçük ısı farkları çekirdeğinin sayılarını, çekirdeğinden alınan yağın niteliğini bozar. Bahar mevsimiyle birlikte sıcaklık artınca tohumların çimlenmesi hızlanır. Önce topraktan yükselir boyu posu. Ama iri bir çiçek olan başı yazı bekler. Güneş kalmakta ısrar ettikçe mevsim değişir. Taze, iri yaprakları arasında kısa sürede büyük bir başa dönüşecek ve yüzlerce çekirdeği içinde barındıracak, henüz açmamış çiçekliği görünür.
Doğmaya çalışan güneş gibi ayçiçeği gün gün gelişmeye başlayınca sarı yapraklarla çevrili çiçekliği, neredeyse 40 santimetre çapına ulaşır. Toprak insanlarının kelle, kafa ya da baş dedikleri bu çiçeklik dıştan tüylü açık yeşil, içten pamuksu beyaz bir yapıya sahiptir. İçinde sayısız çekirdeği barındırmak için bal peteği gibi kusursuz bir düzen vardır. Gri, siyah ve beyaz renkli, çizgili bir kabukla örtülü ama kabuğa bağlı olmayan yağlı tohumların/çekirdeklerin üstü onlar olgunlaşana kadar sarı, kahverengi, morumsu küçük çiçekçiklerle kaplı kalır. Güneş yakar kavurur, kuşlar daha olgunlaşmayan tohumları yemeye durur. Taneler olgunlaştıkça ayçiçeğinin başı öne eğilir, ama o yılmadan ayakta durur. Başı, zamanla sertleşen ve ağırlıkla eğilen gövdesine kopmaz biçimde bağlıdır. Sonunda aşkından mı kurur, olgunluğundan mı bırakır güneşin rengini güneşe, bilinmez...
Posası hayvan yemi, sapları ve başı yakacak, çekirdeği yenen ve yağ üretiminde kullanılan zengin vitaminlerle dolu ayçiçeği ağustosta büyür, eylülde verir başını harman yerine...
Aniden biçerdöver sesi geliverir. Ellerde oraklar, bıçaklar, kesilir başı ama bitmez serüveni... Traktörlerde toplanır, çayırlara, bahçelere, avlulara taşınır, biraz daha kurur güneşin son dokunuşuyla... Onca uzun aylardan sonra yaşlısı genci şenliklerle elde sopalar döver durur daneleri (çekirdekleri) çıkana kadar ayçiçeğinin başını... Israrcı değildir artık, güneşe olan aşkının her birinde kalacağını bilerek döküverir gözyaşı gibi tohumlarını... Bilir ki her keresinde güneşten aldığı, sakladığı, koruduğu aşkı taşır her bir tohum, her bir çekirdek, her bir dane kendi içinde... Ve her biri onun güneşe olan aşkıyla dolu yaşamı taşır bize... Bu yüzden olmalı, Trakya’da ayçiçeği tarlaları arasında kalmış kasabamdan uzakta bir şehirde kolum yorulana kadar çekirdek çitletmem... Deli deli, sarı sarı... Deli sarı!
* Elif Şafak’ın Metis Yayınları’dan çıkan ‘Mahrem’ adlı romanından alınmıştır.
Abonnieren
Posts (Atom)